5 Aralık 2017 Salı

Eyvah Oğlum Pembe Seviyor!

Geçenlerde bir televizyon programında küçük çocuklarda cinsel kimlik oluşumu ile ilgili bir konuşmaya denk geldim. Saçları uzatılan, toka takılan erkek çocuklarının cinsel yöneliminin farklılaşacağına dair söylemler vardı programda. Tespit edildiğinde bu duruma hemen müdahale edilmesi gerektiği anlatıldı. Programı izledikten sonra cinsiyet kalıp yargılarımız ile ilgili bir yazı yazma ihtiyacı hissettim.


Bir kültürde kadın ya da erkeğin sahip olması gerektiği düşünülen özellikleri ile ilgili genellemelere cinsiyet kalıp yargıları denmekte. Çocuklarda cinsiyet kalıp yargıları iki-iki buçuk yaşlarında içinde yaşadığı toplumda; evdeki, okuldaki, sokaktaki etkileşimlerle ortaya çıkmaya başlar. 3-6 yaşlarında ise cinsiyetler ilgili yargılar gelişip daha katı hale gelir ve çocuklar bu yaşlarda cinsiyetlerine uygun oyun ve oyuncaklara yönelir; genellikle erkekler arabalarla yarışır, top oynar, alet setleriyle tamir yapar, kızlar mutfak setleriyle yemek yapar, oyuncak ev ile ve bebeklerle evcilik oynar. Ebeveynlerin, cinsiyetiyle uyumlu davranış gösterdikçe çocuklarına olumlu karşılık vermeleri bu oyunların ve cinsiyete uygun davranışların pekişmesinin en önemli sebebi. Zaten toplumsal cinsiyet rolümüz, içinde yaşadığımız toplumun bizde görmek istediği kadın-erkek kalıplarını içselleştirmemiz ile şekillenir. Erkekler sert, güçlü, rekabetçi, mantıklı; kadınlar hassas, duygusal, kırılgan olur vb

Çocuğun okula başlaması ile cinsiyet kalıp yargıları iyice yerleşmeye başlar. “Ben pembe seviyorum, kızlar pembe sever, erkekler sevmez”, “Ben bebeklerle oynamayı seviyorum, arabaları erkekler sever” okula başladıktan sonra kızımdan duyduğum bazı cümleler.

Çocukların bilişsel gelişimi açısından bakıldığında 3-4 yaşlarında bu şekilde katı bir bakış normal. Eğer aile de bu söylemleri destekler “Erkek adam ağlamaz, sen kız mısın Pony ile oynayacaksın, erkekler pembe giymez, erkekler ev işi yapmaz” gibi sözleri oğluna söylerse çocuk toplumsal kalıp yargıları tek doğru kabul eder. Çocuk bu kalıplar dışında bir özelliğe ya da zevke sahipse bunları bastırır, gerçek benliğini ortaya koyamaz. Türk toplumunda bu baskı daha çok erkekler üzerinde. Erkeksi davranışlar gösteren kızlar çok yadırganmaz, zaman zaman desteklenir de ama kızlara atfedilen özelliklere sahip erkek çocuklar sert müdahalelere maruz kalırlar, ailede kabul görmezler, onaylanmazlar.

Sürekli bu tarz baskılar, engellemeler, yönlendirmelerle büyüyen çocuğun özgünlüğü ve yaratıcılığı yara alır. Çevresindekileri de bu kategorilere göre değerlendirir. Kendisine öğretilmiş ve içselleştirdiği kalıplardan farklı davranandan korkar, onu onaylamaz, dışlar, zaman zaman o kişiye şiddet gösterir. Toplumumuzun en büyük sorunu böyle katı yargılarla yetişen bireylerin diğerlerini olduğu gibi kabul etmemesi, herkesi kendi doğrularına inandırmaya çalışması. Anlaşmazlıkların, kavgaların, cinayetlerin temel sebeplerinden biri de bu. "Erkek adam ağlamaz, duygularını göstermez" düşüncesini içselleştiren bir erkek ikili ilişkilerde duygularını ifade etmede sorun yaşar, hayatın içinde ölüm, boşanma gibi zorluklarla karşılaştığında duyguları ile nasıl başa çıkacağını bilemez, gururuna yediremediği için yardım da isteyemez, bir kısır döngünün içinde kalır.

Erkekler de renkli giyinmeyi sevebilir, herkes her rengi sevebilir, kızlar da arabalarla oynar, zevklerimiz cinsiyetimizle ilgili değildir” “Erkek çocuklar da üzülünce ağlayabilir” gibi açıklamalar yaptınız diye çocuğunuzun cinsel yönelimi değişmez. Bu yaklaşımınız sayesinde çocuğunuzun empati duygusu gelişir, açık fikirli olur, diğerlerine karşı insancıl bir bakış açısı geliştirir, farklı olanı dışlamaz.

Cinsel yönelim ve toplumsal cinsiyet ifadesi birbirinden tamamen farklıdır. Kadınsı davranışlar gösteren her erkek veya erkeksi özellikler gösteren her kadın “eşcinsel” değildir. Kişi cinsel yönelimi nedeniyle kendinden beklenen toplumsal davranış kalıplarına sahip olmayabilir. Çocuklar için de aynı şey geçerli tabi ki. Bir erkek çocuk kibar, hassas, rekabeti sevmeyen, anlayışlı, duygusal bir yapıda olabilir. Evcilik oynamayı, oyuncakları konuşturmayı sevebilir. Bir kız çocuk futbol oynayabilir, dinozorlarla ilgili her şeyi bilebilir, arabaları yarıştırmayı sevebilir. Bunlar çocuğun cinsel yöneliminin farklı olduğu anlamına gelmez. Çocuklar bu şekilde etiketlenemez.

Cinsel yönelimin nasıl oluştuğu konusu çok tartışmalıdır ancak çocuk yetiştirme biçimlerinin, çocukların cinsel yönelimleri ve cinsiyet kimlikleri üzerinde tek başına bir etkisi olmadığı çeşitli araştırmalarla ortaya konulmuştur. Annesi saçını uzattı diye hiçbir erkek çocuk, babası maça götürdü, futbol oynattı diye de hiçbir kız çocuk eşcinsel olmaz. Babanın olmadığı, anne ve ablalarla çevrili bir ailede büyüyen bir erkek çocuk önünde bir erkek rol model yok diye eşcinsel olmaz. Aynı şekilde annesiz büyüyen ve erkek gibi yetiştirilen bir kız çocuk da sadece bu sebeple eşcinsel olmaz.

Cinse yönelim bir tercih değildir, varoluştur ve değiştirilemez. “Cinsel tercih” sözünü kullandığımızda bunun “Kendi tercihi, istese ya da müdahale edilse bu tercih değişir” anlamına geldiğini ve bu düşünce tarzının da baskılara, şiddete kadar giden bir yolu açtığını unutmayalım.

Her çocuk farklılıklarıyla, kendine özgü halleri, zevkleri, davranışları ile öyle özel ki. Bize düşen onları bu halleri ile oldukları gibi kabul etmek ve sevmek; kendilerini, özlerini keşfetmeleri için onlara destek olmak. Zor ama çok önemli bir iş bu.

Her çocuk “Seni sadece var olduğun için, sen olduğun için seviyorum. Sen, sen olduğun için değerlisin” sözlerini duymayı hak eder.

Kaynaklar:

- Onuray Güney- 5-6 Yaş Çocuklarında Algılanan Cinsiyet Kalıpyargılarına İlişkin Ebeveyn
  Beklentileri ile Oyuncak Tercihleri Arasındaki İlişki- Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi
- TODAP- Psikologlar için LGBTİ’lerle Çalışma Kılavuzu
- Leman Korkmaz- Toplumsal Cinsiyet Rolleri Neden Değişmeli?- https:bianet.org

Mine Kilitci, 2017.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder